Müfredatın Eğitimdeki Önemi ve Sosyal Öğrenmenin Getirileri

featured
Share

Share This Post

or copy the link

Öğretim programları yoluyla toplumu dönüştürürken müfredatın etkili, kapsayıcı ve toplumun çeşitli ihtiyaçlarına uygun olmasını sağlamak için dikkate alınması gereken çokça parametre vardır. Bunlardan en önemlisi ise programın içinde yaşadığı kültüre duyarlı ve uygun olmasını sağlamaktır. Bu noktada bağlamsal bir anlayışla programın, hizmet ettiği öğrencilerin ve toplumların kültürel arka planını kabul ettiğinden ve saygı duyduğundan emin olmak gerekir.

Cumhuriyetin kurucu değerlerinin, 100 yıllık eğitim birikimimizin göz ardı edildiği bir program sanki ya ülke işgal edilmiş de yeni bir yönetim kendi programını uygulamak istiyor ya da işgalden kurtarılmış da geçmişe sünger çekilmiş algısı yaratır.

Bu çerçevede program geniş bir toplumsal mutabakata sahip olmadan uygulanmaya başlanırsa içerisinde barındırdığı politik ajanda yüzünden sorunlar yaşanabilir. Geldiğimiz nokta itibarıyla mevcut iktidarın toplumsal mutabakata çok da dikkat etmediği, dahası toplumun kendilerine oy vermeyen geri kalanını da öğretim programı eliyle dönüştürmeye çalıştığı algısı oluşmaktadır. Program çalışmaları esnasında farklı fikirler beyan eden katılımcıların sözlerinin dikkate alınmadığı şikâyetleri, buna en güzel örnektir.

Bununla birlikte en büyük problemlerden biri de sosyal öğrenmenin öne çıkmasıdır. Eğitimistlerin gözden kaçırdığı en önemli gerçeklik de ailenin, sokağın, televizyonun, sosyal medyanın geleneksel sınıf anlayışını ve öğretimini boşa düşürmesidir. Sosyal öğrenme, bireylerin gözlem yoluyla veya sosyal etkileşimlerle bilgi ve beceri edindiği bir süreçtir. Son yıllarda sosyal medya ve dijital platformların hızla yaygınlaşması, sosyal öğrenmenin eğitim üzerindeki etkisini artırmış ve formal öğrenmenin geleneksel yapısını baskı altına almıştır. Sosyal medya sayesinde bilgiye erişim kolaylaşmış olsa da bu bolluk, öğrencilerin doğru ve yanlış bilgiyi ayırt etmesini zorlaştırabilmektedir. Çocuğun sokakta ve sosyal medyada maruz kaldığı karakter eğitimi, okulda öğretmen tarafından öğretim programı eliyle inşa edilmeye çalışılan karakter eğitiminden çok daha etkili olmaktadır.

Yeni müfredatın “yetkin ve erdemli insan” iddiasının özellikle erdemli kısmı maalesef sadece okul eliyle gerçekleştirilebilecek bir amaç değildir.

Olsa idi bugün toplum hepimizin şikâyet ettiği durumda olmazdı. Yeni programın bu iddiası daha önceki programlarda da vardı ancak toplumu değiştirmeye güçleri yetmedi. Toplumda eksik olanın dersini koyma algısının bir an önce ortadan kalkması lazım. Değer sadece değer eğitimi ile erdem sadece erdem eğitimi ile kazandırılacak bir olgu değildir.

Daha basit bir anlatı ile toplumun KDV’ye bakış açısı “Fiş almazsam ne kadar olur?” ise okulun bakış açısının “Vergilendirilmiş kazanç kutsaldır!” olmasının bir anlamı olmaz. Toplumu dönüştürmek iddiasında olanların ilk ve öncelikli amaçları toplumsal mutabakatı sağlamak olmalıdır. Toplumun sadece bir kısmına hitap eden siyasi maksatlı değişimlerin kadük kalacakları aşikârdır.Daha açık bir ifadeyle değerler eğitimi çalışmaları esnasında düşülen hatalara düşülmemelidir. İslami referanslar, kelimeler, ifadeler kullanılarak yapılmaya çalışılan yenilikler kendi seçmenine mesaj vermekten öteye geçmemektedir. Evrensel ahlaki değerlerin merkeze alındığı toplumsal bir dönüşüm eğitim sistemi üzerindeki baskıyı kıracak ve dahi destek olacaktır.

Burada konu İslami referansların yeterliliği konusu değil, toplumsal mutabakat konusudur. İslami değerler yeterli olmakla birlikte toplumun tamamı tarafından kabul görecek olsalar bile siyasal İslam bakış açısının yarattığı algı ile toplumun bazı kesimleri tarafından kuşku ve şüphe ile yaklaşılır bir hâl almıştır. Dinin siyasi bir mekanizma tarafından kullanıldığına dair iddianın İslam’ın münezzeh çehresine verdiği zararı göz ardı etmemek gerekir. Ancak bu şekliyle toplumda gerekli sosyal dönüşüm sağlanabilir. Erdem, değer yapıları inşa edilebilir. Burada en temel görev devlete düşmektedir.

Sürekli bahsettiğim üç aşamalı bir dönüşüm kurgusu vardır:

1-    Kuralı koy! (Park etmek yasak!)

2-    Kurala uymayı kolaylaştır! (Park yerleri inşa et!)

3- Uymayanı kişi, kurum, makam ayırt etmeksizin cezalandır! (Kim olursa olsun halen park edene cezasını yaz!)

Konunun maalesef “erdem”den önce bahsedilen yetkin birey yetiştirme kısmı ise bu zamana kadar yapılan tüm dönüşümler gibi başlamadan bitecek bir hâldedir. Havalı isimler, sosyal medyada paylaşın, TT yapın gibi baskılar dahi öğretim programlarının sınav sistemleri karşısındaki acizliklerini gizleyemez. Ak Parti iktidarı esnasında iyi niyetli çokça akademik değişim çalışması oldu. Avrupa Birliği ile uyumlama, 21 yy. beceri setlerini programa yedirme, ölçme ve değerlendirme algısını değiştirme vs. vs. vs… Hepsi bir Türkiye gerçeği olan LGS, TYT, AYT gibi sınavlar karşısında tarihin sayfalarında başarısız olarak yerlerini aldılar.

Her zaman söylediğim bir gerçeklik var: Bakanlığın ve okulun gündemleri birbirlerinden farklı! Bunu sıradan bir eğitim paydaşına sorun size direkt olarak zaten söyler. Bakanlık kendince bilgi kümeleri ile başlayan bir ağaç çizse de okul, bu kümeler sınavda çıkar mı, sorusuna cevap arıyor. Aile fen lisesi derken Bakanlık Sosyal-Duygusal Öğrenme Becerileri, Erdem-Değer-Eylem Modeli, Sistem Okuryazarlığı vs. diyor. Hâliyle Bakanlığın iyi niyetli hiçbir değişikliği sınıfta karşılık bulmuyor. Kaldı ki son değişiklik oldukça geniş kapsamlı, iç içe geçmiş birçok modelden oluşan, bütüncül bir algı ile oluşturulmuş bir yapıdır. Bu yapıyı öğrenciye aktaracak öğretmenin kalitesi, okulun hazırbulunuşluğu, mimarisi, okul yöneticisinin yeterliliği, il-ilçe yöneticilerinin bakış açıları itibarıyla uygulanabilirliği çok düşük kalacaktır. Neyi ölçüyorsanız ona önem veriyorsunuz, der L. Resnick. Daha basit bir ifadeyle LGS’de sormayacağınız hiçbir yeniliğin okulda ve ailede karşılığı yoktur.

Ülkede sınav eğitimin tek patronudur. Sınavı kaldırmadan daha iyi matematik öğretme, daha iyi Türkçe öğretme, daha iyi fizik vs. öğretme ya da genel anlamıyla akademik becerilerin gelişmesine dair yapacağınız hiçbir değişiklik nihai hedefine ulaşamayacaktır. Dahası bu baskı sizin erdem, muhalefetin de “Kendine Seçmen Yetiştirme” olarak baktığı yapıyı kurmanıza da engel olacaktır. Kendi içinde çok programlı akademik ve mesleki olarak ayrılan bir lise kurgusuna geçip tüm sınavları kaldırmak çok da zor değildir. Buradaki zorluk özel okul, yayınevi, dershane, kur merkezi yapılarıyla baş edebilmektir. Çözüm basittir. Asıl mesele iradenin gösterilmesidir. Yeni öğretim programının en büyük eksiği okulun ihtiyaçlarına ve okuldan beklenilenlere cevap verebilecek şekilde hazırlanmamış olmasıdır. Bu haliyle program maalesef toplumsal beklentilere cevap vermeyecektir.

Özetle; eğitimist bakış açısının tıkandığı en önemli nokta eğitimin tek kurtarıcı olduğuna dair sarsılmaz inançtır. Bu inanç geniş bir bakış açısı ile sorunlara bakmayı, ihtiyaçları ortaya koymayı, değişiklikleri toplumsal mutabakat zemininde gerçekleştirmeyi engellemektedir. Konuyu bağlamı dışında “Yapalım, olur!” mantığı üzerinden tartıştığınızda program öğretmene iş yükü, veliye maliyet, öğrenciye ödev, müdüre baskı, il, ilçe yöneticisine her türlü dijital alanda paylaşma görevinden başka bir anlam ifade etmeyecektir.

Sağlıcakla…

Instagram

Twitter

Bu makalede öne sürülen fikir ve yaklaşımlar tamamıyla yazarlarının özgün düşünceleridir ve Onedio’nun editöryal politikasını yansıtmayabilir. ©Onedio

Your email address will not be published. Required fields are marked *

Login

To enjoy Şehirdeki Magazin privileges, log in or create an account now, and it's completely free!