Eğitimizm, toplumun karşılaştığı ekonomik, sosyal ve kültürel zorlukları aşmanın temel yolunun eğitimde yattığına dair bir inanç sistemini temsil eder. Bu düşünce akışına göre, eğitim bireylerin bilgi birikimini artırmanın ötesinde, toplumsal dönüşümü destekleyen bir katalizör olarak işlev görmekte ve ekonomik kalkınma ile kültürel gelişim açısından önemli bir role sahiptir. Eğitimizmin temel tezi, eğitim alanında yapılan stratejik yatırımların, toplumsal sorunların temel nedenleriyle başa çıkarak sürdürülebilir ve köklü çözümler sunabileceğidir.
Ancak bu inanç sistemine yönelik eleştiriler, eğitimin karmaşık sosyal ve ekonomik bağlam içinde tek başına yeterli olamayabileceği noktasında odaklanmaktadır. Özellikle, ekonomik eşitsizlik, politik istikrarsızlık gibi konuların eğitimle çözülebilecek boyutlarının ötesinde olduğu argümanı dikkate alınmalıdır. Ayrıca, eğitim sistemlerinin kalitesi, erişilebilirliği ve adil bir şekilde dağıtılması gibi unsurların da kritik bir değerlendirmeye tabi tutulması gerekmektedir.
Bu bağlamda, eğitimizmin sağladığı avantajlar ve sınırlamaların derinlemesine anlaşılması, daha geniş bir perspektifte toplumsal gelişme stratejilerinin oluşturulmasında kritik bir öneme sahiptir.
Her ne kadar eğitim, toplumun dönüşüm sürecinde önemli bir rol oynasa da bütünlük ve sürdürülebilirlik ilkesi çerçevesinde diğer sosyal, ekonomik ve politik unsurların da hesaba katılması zorunluluğu vurgulanmalıdır. Bu, eğitimizm perspektifinin daha geniş bir bağlamda ele alınarak eleştirel bir değerlendirmesini sağlayacaktır.
Egitimizm kavrami ilk olarak 2018 yılında Deneysel Sosyal Psikoloji dergisinde (Journal of Experimental Social Psychology) ele alınmıştır. Raporda terim, eğitimli bireylerin daha az eğitim almış olanlara karşı içsel ön yargısını tanımlamaktadır. Eğitimizm, düşük gelirli ve daha az eğitimli bireyleri dezavantajlı hâle getirirken aynı zamanda yapısal eşitsizliği de korumaktadır. Bu yazıda ise eğitimizm kavramı daha farklı bir anlamla ele alınmaktadır. En basit tanımıyla halkımızın yaygın olarak kullandığı iki kelimelik bir slogan ile özetlenebilir: Eğitim Şart!
‘Eğitim Şart!’ ifadesinin altında yatan temel düşünce, eğitimin bireylerin potansiyellerini gerçekleştirmelerine, bilgi ve beceri kazanmalarına ve topluma daha etkili bir şekilde katılmalarına yardımcı olduğudur. Bu ifade aynı zamanda ekonomik kalkınma, toplumsal ilerleme ve kültürel zenginleşme açısından eğitimin önemini vurgular. Eğitim, bireylerin iş gücüne katılımını artırarak ekonomik büyümeye katkıda bulunabilir. Toplumsal düzeyde ise eğitim, bilinçli ve bilgili bireylerin oluşturduğu bir toplumun daha sürdürülebilir ve gelişmiş olmasına katkıda bulunabilir.
Eğitimizm akımının en inançlı üyeleri, yani eğitimistler, genellikle eğitim camiasının önde gelen isimleri arasında yer alan öğretmenler ve eğitim fakültesi akademisyenleridir. Bu grup, eğitimin bireylerin yaşamlarını ve toplumu dönüştürmede kilit bir rol oynayabileceği inancını güçlü bir şekilde benimsemiştir. Eğitimistler, eğitimin sadece bireyleri bilgilendirmekle kalmayıp aynı zamanda toplumsal dönüşüme de katkı sağlayabileceğine inanırlar.
Öğretmenler, eğitimizmin temel taşıyıcıları olarak öğrencilere bilgi ve becerileri aktarmanın yanı sıra, onları toplumsal sorunlara duyarlı bireyler olarak yetiştirmenin sorumluluğunu taşırlar.
Eğitim fakültesi akademisyenleri ise eğitim sisteminin tasarımı, geliştirilmesi ve iyileştirilmesi üzerine çalışarak eğitimist ideallere uygun stratejilerin ve politikaların oluşturulmasına katkıda bulunurlar.
Bu grup, eğitimin sadece bireyleri değil, aynı zamanda toplumu daha adil, bilinçli ve gelişmiş bir hâle getirebilecek güçlü bir araç olduğuna dair bir vizyona sahiptir. Sonuç olarak, eğitimizm akımının en aktif üyeleri olan eğitimistler, eğitimi sadece bir öğrenim aracı olarak değil, aynı zamanda toplumsal değişimin anahtarı olarak gören bir vizyonu benimseyerek, eğitim camiasında etkili liderlik rolleri üstlenirler.
Bu iki gruba ek olarak siyasiler de belli başlı ideallerini gerçekleştirmek amacı ile eğitimist yaklaşımlar çerçevesinde hayal ettikleri insan topluluğunun inşasında eğitim sistemlerini kullanırlar. Çağın ihtiyaçlarını bir kenara bırakıp kendi ideal nesillerini yetiştirme amacıyla halktan aldıkları yetkiye dayanarak eğitim sisteminde yaptıkları değişikliklerle insan mayalamaya çalışırlar. Son müfredat değişikliğinin temel referans noktası da bu olmaktadır.
Peki eğitimizm cidden gerçekçi bir çözüm mü yoksa ütopik bir beklenti mi?
Eğitimcilerin ve toplumun gözünde ağırlıklı olarak sosyal, kültürel ve ekonomik gelişmişliğin temelinde güçlü bir eğitim sistemi vardır. Bu düşüncenin arkasındaki ana nedenler:
● Birey Gelişimi: Güçlü bir eğitim sistemi, bireylerin bilgi, beceri ve yeteneklerini geliştirmelerine olanak tanır. Eğitim, bireylerin kişisel ve mesleki potansiyellerini gerçekleştirmelerine yardımcı olur.
● İnsan Kaynakları: Eğitim, bir ülkenin en önemli insan kaynağını oluşturur. Nitelikli ve eğitimli bir iş gücü, ekonomik kalkınma ve rekabet avantajı sağlar.
● Toplumsal Uyum ve Katılım: Güçlü bir eğitim sistemi, bireylere toplumsal değerleri, etik normları ve demokratik vatandaşlık bilincini öğretir. Bu da toplumsal uyumu ve demokratik katılımı destekler.
● Teknolojik İlerleme: İleri düzeyde bir eğitim sistemi, teknolojik yeniliklere ve bilimsel ilerlemeye öncülük edebilir. Bu da ekonomik ve sosyal gelişmeyi destekler.
● Sosyal Eşitsizliği Azaltma: Eğitim, sosyal eşitsizlikleri azaltma potansiyeline sahiptir. Eğitim, fırsat eşitliği sağlar ve toplumdaki çeşitli grupların daha iyi bir geleceğe ulaşmasına katkıda bulunabilir.
● Kültürel Zenginlik: Güçlü bir eğitim sistemi, kültürel anlayışı artırabilir ve toplumun çeşitliliğini zenginleştirebilir. Eğitim, kültürler arası anlayışı teşvik ederek toplumsal uyumu destekler.
● İnovasyon ve Yaratıcılık: Eğitim, öğrencilere eleştirel düşünme, problem çözme ve yaratıcı düşünme becerileri kazandırabilir. Bu da inovasyonu teşvik eder ve ekonomik kalkınmaya katkıda bulunur.
● Ekonomik Rekabet Gücü: Güçlü bir eğitim sistemi, bir ülkenin ekonomik rekabet gücünü artırabilir. Nitelikli iş gücü, yüksek katma değerli üretim ve hizmetleri destekler.
Bu nedenlerle, birçok toplum ve eğitimciler, güçlü bir eğitim sisteminin sadece bireylerin değil, aynı zamanda toplumların ve ülkelerin genel gelişmişliğinin temeli olduğuna inanır.
Bununla birlikte bu sayılanlar üzerinde eğitim sistemlerinin katkısı verilerle, bilimsel çalışmalarla desteklenmeyen ya da desteklense bile çalışmanın yapıldığı ülkenin genel gelişmişlik düzeyi düşünüldüğünde bile nedensellik ile ilişki analizlerinin birbirlerine karıştırıldığı bir durum ortaya çıkıyor. Tam Türkçe çevirisi “Korelasyon, nedensellik demek değildir! ” olana “Correlation does not mean causation!” cümlesi maalesef eğitimistler tarafından tam anlaşılabilmiş değildir. Eğitimde yazılan, çizilen, anlatılan ne varsa hep bu çerçevede hem de biraz abartılarak anlatılır. “Şunu yaparsanız sonucunda şu gerçekleşir!” tarzında bilimsel temeli olmayan basit önermelerin alıcısı çoktur sahada. En tanınmış akademisyenden kendince taşrada öğretmenlik yapan yeni atanmış öğretmene kadar, hepsinin gözünde, aşağı yukarı süreç böyle işliyordur: Türkiye’de eğitim reformlarının işe yarayacağına dair inancın temel çıkış noktası da bu nedensel bakış açısıdır. Tüm bileşenler ellerindeki en güçlü aracın bu olduğuna dair bir inanç içerisindedirler.
Aslında tam olarak hatalı olduğumuz yer de burasıdır. Temel çıkış noktasının yukarıda bahsi geçen beklentilere yapılan reformlar ile doğrudan ulaşabileceğimize olan inanç ilerleyen süreçlerde reformu kadük bırakmaktadır. Daha da kötüsü eğitimin kurtarıcı olarak görülmesi sistem üzerinde kaldırabileceğinden daha büyük bir baskı yaratmaktadır. Bir örnek verecek olursak 3 yıllık Ziya Selçuk dönemi bunun en net kanıtıdır. Bana göre kendisi büyük eğitimistlerden olmasa da toplumdaki teveccüh kendisini ciddi anlamda bu yöne doğru iteklemiştir. Başlangıçta her yerde “Elimizde sihirli bir değnek yok!” diyerek başladığı bakanlık macerası toplumsal beklentiler yüzünden maalesef istifa ile sonuçlanmıştır.
Ek olarak bu ve benzeri beklentiler sistemin paydaşlarını aceleci, bilimsel ve felsefi olmayan, günü kurtarmaya yönelik, popülist reformlara yönlendiriyor. Havalı isimler, dikkat çekici tanıtımlar, herkesi ikna etmeye çalışmaların temel nedeni de bence budur. Dahası toplumsal mutabakata ulaşmadan zihinlerde yer alan “Selam İmam Hatiplim” marşının öğretimsel uyarlamasını tüm okullara bir Said Nursi Medresesi hayaliyle yaymaya çalışmak çok da açıklanabilir değil. Bu maksatla milli bir eğitim kurgusu yerine yine politik bir bakış açısı ile reform yapmak, toplumu eğitim eliyle dönüştürmeye çalışmak hayaline sarılmak bilimsel bir değişimden ziyade siyasi bir amaç içermek doğru değildir.
Özetle sistem üzerindeki toplumsal baskıyı taşıyabilecek durumda değildir. Bunun yanında hepimizin malumu olan sınav sistemlerinin yarattığı baskı ise reformların işlevsiz birer yatırıma dönüşmesine neden olmaktadır. Yazının devamında bunlara vurgu yapacağım. Sağlıcakla…
Instagram
Twitter
Bu makalede öne sürülen fikir ve yaklaşımlar tamamıyla yazarlarının özgün düşünceleridir ve Onedio’nun editöryal politikasını yansıtmayabilir. ©Onedio